Kozan’da Bir Hafta Sonu

Kozan, Hititler’e yani en az 4000 yıl önceye kadar giden bir tarihe sahip olsa da, yakın tarihte de çok önemli roller üstlenmiş bir kentimizdir. Kurtuluş Savaşı öncesine kadar Sis olarak bilinen Kozan’da, o yıllarda Osmanlı’nın Ermeni ve Türk vatandaşları birlikte yaşarlardı. Kozan’ın sırtını dayadığı tepenin kenarına da çok önemli bir manastır kurulmuştu ki, bu manastırda Ermeni Metropoliti otururdu. Yani Hıristiyan Ermeniler için dinî bir merkezdi. Manastırda bir nevi vaftiz yağı olan Pelesenk Yağı çıkarmaya yarayan som altından kazan başta olmak üzere, birçok değerli eşya ve kitap bulunurdu.

Fransızlar’ın Jandarması

Ancak 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlılar yenilince, Fransa bölgeyi işgal etti ve maalesef Ermeniler eski komşuları ile birlikte olmak yerine Fransızlar’a jandarma yazıldılar. Birlikte zulüm yaptılar. Bu yüzden masum olanlarından bir kısmı din değiştirerek bölgede yaşamaya devam ettiyse de, bir kısmı da Suriye ve Lübnan tarafına göç etti. Göç ederken ise, Kozan Müftüsü’nün de izniyle Manastırda bulunan çoğu altın, değerli eşyaları ve kitapları da beraberinde götürdüler. Şimdi bu değerli eşyalar Beyrut’taki Sis Kilisesi’nde sergilenmektedir.

Sis Manastırı ve Kozan Kalesi

İşte Kozan’ı gezmeye bu manastırın kalıntılarının ve tarihi Hititlere kadar uzanan kalenin bulunduğu yerden başlamalısınız. Kale ve manastır kalıntılarının bulunduğu yer Kozan Belediyesi’nce restore edilerek örnek olacak bir ören yeri haline getirilmiştir. Kalenin kenarındaki kafeler ve Manastır civarındaki piknik alanları dinlenebileceğiniz yerlerdir. Gezi tekniği açısından kaleyi üç aşamada dolaşabilirsiniz. Restore edilmiş merdivenler sizi önce geçmişte muhafızların bulunduğu bir kapıya taşıyacaktır. Yolu takip edince çıkacağınız düzlükten sonra solunuza ve sağınıza iki yol ayrılır.

Sağa döndüğünüzde ünlü Kubilay’ın da doğduğu mahalleyi, geri dönerken ise Kozan’ın tamamını kuşbakışı görebilirsiniz. Sola giden yol ise nispeten daha ayakta kalmış binaların ve Kale içi sarayın bulunduğu yere varır. Bu bölgeden yine Kozan’ı ve uçsuz bucaksız Çukurova’nın yukarı bölümünü görebilirsiniz. Buradan dikkatle baktığınızda Anavarza Kalesi’ni, Tumlu Kalesi’ni belki de Yılan Kale’yi görmek mümkündür.

Yaver’in Konağı

Kaledeki yorgunluğunuzu Yaver’in Konağı’nda atmanızı öneririz. Zaten kaledeki dolaşma sürenizi göz önüne alırsanız öğle yemeği zamanı gelmiştir. Yaver’in Konağı çok güzel restore edilmiş, en az 100 yıllık tarihî bir evdir. Aslında bu evin bir ikizi de kent içinde bulunmaktaydı ama maalesef restore edilemeden yıkılmıştır. Konak günümüzde butik otel ve restoran olarak kullanılmaktadır. Bir geceyi burada geçirmenin keyfine doyulmaz ama restoranda sunulan menünün de çok lezzetli yöresel yemeklerle dolu olduğunu bilmenizi isterim. Örneğin Gığırtlaklı Kozan Mantısı, ne ısmarlasanız ısmarlayın sofraya renk olarak getirilmektedir. Zaten onlar getirmezse siz muhakkak isteyiniz. Yaver’in Konağı’nda fırın sütlacınızı yedikten sonra, kahvenizi muhakkak üst kattaki şark köşesinde içmenizi öneririz. Sonra da kenti dolaşmaya başlamalısınız.

Hoşkadem’in Kubbesi

Tabiî ki dolaşmaya Hoşkadem Camisi’nden başlayacaksınız. Hoşkadem Camisi’nin bazı özelliklerine başka yerlerde rastlayamayacağınızı düşünüyoruz. Örneğin kubbesi… Altından kemerlerle desteklenerek yapılan kubbe Türkiye’de ve dünyada ender görülen bir özellik. 1448 yılında Mısır Kölemen Sultanı’nın bölgedeki temsilcisi Abdullah Hoşkadem tarafından yaptırılan bu cami, Adana Vilayeti’nin en eski İslâmî yapısı olarak bilinir. Ana kapısı kuzeye bakmakla beraber, batıdaki kapının şekli, ustaları arasında Ermeni kökenlilerin de olabileceği izlenimini bırakmaktadır. Caminin etrafındaki çarşılar ve meydan restore edilerek kente tarihî kimliği yeniden kazandırılmıştır. Bu çarşıda gezerken rastlayacağınız Kozanlılar ile yapacağınız sohbetler, yakın tarihi, efsanevi bir ağızla dinlemenizi sağlayarak alacağınız zevki artıracaktır.

Bu arada önünüze çıkacak Küçük Cami ve Bedesten de görülmeye değer. Özellikle Küçük Cami’nin kafası kesik minaresine dikkat etmelisiniz. 1530 yılında yapıldığı bilinen cami 1920 Fransız işgali sırasında tahrip edilerek, minaresi yıkılmış. Yıkıldığı anlaşılmasın diye de yıkık minare, yapılan yeni müştemilatın içine saklanmış. Son zamanlarda yapılan restorasyon sırasında bu durum anlaşılarak, minare yıkık olsa da ortaya çıkarılmıştır. Akşam yemeğinizi de Kilgen Çayı yanındaki tarihî değirmen’de yemenizi öneririz. Restore edilerek günümüzde restoran olarak kullanılan değirmende dinlenirken, 4000 yıllık tarihî bir kentte dolaşmış olmanın zevkini de yaşayacağınızdan eminiz.

Diline Pelesenk Olmuş Ne demek?

Yöremizde “Diline Pelesenk olmuş” diye bir deyim vardır. Birinin bir şeyi devamlı söyleyip, ağzının içinde çevirip durması anlamında kullanılır. Bu deyim; Kozan’da bir zamanlar vaftiz törenleri sırasında kullanılan Pelesenk Yağı’ndan gelir. O yıllar Kozan Kalesi içinde yetişen çiçekler şu an Beyrut Sis Kilisesi’nde bulunan altın kazanın içine konulur, bu kazanın ağzı üç yılda bir açık artırma ile açılır ve oluşan sıvı vaftiz için kullanılırmış. Pelesenk Yağı diye isimlendirilen bu vaftiz yağının kokusu ise insanın ağzının içinden günlerce geçmezmiş. “Diline pelesenk oldu” sözü de Pelesenk Yağı’nın bu özelliğinden ortaya çıkmış.

Yaver’in Konağı’nın Öyküsü

Konağı Yaver Kirkor Mıcırıkyan isimli birinin yaptırdığı söylense de, asıl yaptıranın Hacı Yusuf (Ünsal) olduğu tarihî bir gerçektir. Mıcırıkyan, Hacı Yusuf’un yardımcılığını (yaverliğini) yaptığı için Yaver lakabıyla anılmaktaydı. Hacı Yusuf Ailesi’nin bu konakta bir müddet oturduktan sonra, kentin içinde benzeri ikinci bir ev yaparak oraya taşındığı, eski konağını da yaverine verdiği bilinmektedir.

*Destinasyon Programı ve Fotoğraflar, S. Haluk Uygur’un “52 Hafta Adana ve Çevresi” kitabından alınmıştır.

 

REZERVASYON FORMU